Kalbimize Sığdıramadığımız Merhamet...
- Hurrian Network
- Dec 14, 2024
- 2 min read
Updated: Jan 2
Kalbimize Sığdıramadığımız Merhamet...

2 Ekim 2012 tarihiydi, Mülteci Haklar Derneği'nin sosyal medya'da bir paylaşımına rastlamıştım...
'Arkadaşlar 35 Mülteci şu an hayatlarının tehlikede olacağı Türkiye'ye sınır dışı ediliyor. Mağusa Limanından sınır dışı edilecekler. Gelebilenler Mağusa Limanına gelsin'
Nasıl olur? Londra'da üniversite sıralarında Uluslararası Hukuk Dersi'nde bize ilk öğretilen evrensel hukuk prensiplerinden biriydi Non-refoulement. Non - refoulement - geri gönderme yasağıdır. Bir kişi ırk, din, milliyet,belli bir sosyal gruba veya politik görüşe mensubiyetine dayalı muhtemel zulüm tehlikesiyle karşılacaksa ülkesine geri gönderilemez.
Aldık bu hukuk prensibimizin verdiği haklılık zırhını, taktık sırtımıza, gittik Mağusa Limanına. Lefkoşa Mağusa yolunda 'desteğe gel' diyebildiğimiz kim varsa dilimizin yettiği kadar telefonlara sarıldık. Liman'a vardığımızda bir avuç güzel insan vardı.
Gece'nin bir vakti, Mağusa Limanında toplanmış, bir hak ihlaline engel olacaktık birlikte. Hep beraber kararlar aldık. 'Mülteciler gelirse içeriye sokmayacağız'. Ancak tabiki mülteciler polis eşliğinde gelmişti. Kısa süre içinde de kalabalığı aşıp mülteciler gemilere yakın bir yerde bekletilmek üzere içeriye götürülmüştü. Ben o gece polislerden biri kalabalığı dağıtmak için arabadan inince o polis arabasına polisin yerine bindiğimi hatırlıyorum. Direksiyondaki polisin telaşını, arkadaki mülteci ailenin ağlamaları hala zaman zaman tekerrür eden bir kabusumun daimi görüntülerini oluşturur.
Hukukçuydum ben. Avukat olmamıştım henüz ama non refoulement prensibi benden de oradaki polislerden de daha büyük, daha güçlüydü, bunu ordaki memurlara anlatmayı bir başarsam, kurtaracaktık o insanları. Öyle gelmişti bana işte. İnsan büyüdükçe inancını o yüzden kaybediyormuş, deneyim böyle birşeymiş.
Limana girdiğimde, ellerimde bu hukuk prensibini aktaran belgeler görevlilere yüksek sesle 'yapamazsınız' dediğimi hatırlıyorum. Elbette ki kimseler bize aldırış etmemişti. MHD'deki arkadaşların bağlantılarıyla o sığınmacılarla görüşme yapabildiğimizi hatırlıyorum. UNHCR'ın formlarını onlarla doldurup sığınmacı olduklarına karar vermiştik hukukçu arkadaşlarla.
Ne yazık işe yaramamıştı. Lacivert bir montla sokakta gemiye sürüklenen küçük bir kız çocuğu görmüştüm o gece. Devlet armalarını kollarında taşıyan koca koca adamlar, küçücük çocukları, ağlayan annelerini ve çaresizlik içinde yalvaran babaları ellerinden ayaklarından sürükleyerek gemiye bindirdiler ve gittikleri yerlerden ölüm haberleri de bize kısa süre sonra ulaşmıştı.
Ağırdı elbet bunu yaşamak, ancak inanın ki akabinde 'yoldaş' dediklerimizden 'eh ne yapacak devlet? Milyonlarca Suriyeli'nin ülkemize gelip kalmasına mı izin verecek' değişleriydi beni en çok sarsan. Hala da içimde yara gibi kanayan.
Mülteci olmak, doğduğunuz topraklardan göçmek zorunda olmak belki de dünyanın en büyük çaresizliği. Ancak bana göre, bu çaresizlik karşısında dünya'nın verdiği tepkidir insanlığın en büyük çaresizliği.
Ukrayna savaşı bize dünyanın mülteci sorunuyla nasıl başa çıkacağı konusundaki donanımını ve istedikten sonra sergileyebileceği etkili mekanizmaları gözler önüne serdi. Ukraynalı beyaz çocuğu savaştan kaçarken sınırın hemen ötesinde sarıp sarmalayacak ekipler hazır olda beklerken, Suriyeli, Nikaragua'lı, Afgan çocuklarını bekleyen, ölüm dahil büyük bir belirsizlik olmuştur.
2023 yılında Avrupa'ya göç yolunda hayatını kaybeden 3,378 kişilik bir veri paylaşıyor Uluslararası Göç Örgütü. Veri tutmanın en zor olduğu alanlardan birinde bile dudak uçurtan bu veri, koca bir dünyanın güvenlik peşinde sığınmak isteyen insanları içine sığdıramayışı değildir, insan'ın kalbine sığdıramadığı merhamettir.
Avrupa ve dünyada Mülteci politikaları sayesinde güçlenen sağ örgütlenmelerin önüne geçmek istiyorsak bu merhameti diriltmek ve kendi devletlerimize bu bağlamdaki sorumluluklarını hatırlatmak adına çalışmamız şart.
Devletler arası duvar yapacak diye iktidara gelen çılgın sağ faşist siyasilerin pençelerinden dünyayı kurtaracaksak, önce kendi kalplerimizi korku içindeki çocuklara açmamız lazım.
Bu kocaman dünya da, küçücük ülke de, toprak ve kaynaklarıyla, doğru yönetildiği takdirde, sürdürülebilir politikalarla hepimize yetecek kadar zengin ve büyük.
Comments